sevgili günlük kardeş,
sana yazmayalı yıllar oldu. ama artık daha sık yazacağım. aradan geçen zamanda olanları anlatayım. evlendim. kör kütük evlendim. ben zaten başka kimseyi sevmemiştim bu hayatta. neyse. çok kısa süre içnde büyümek zorunda kaldım. kocaman bir kadın oluverdim. kaynanama sırdaş, görümceme abla, kayınpederime dost, kaynıma yenge ve eltime elti oluverdim. her şey çok büykken ben de farkında olmadan içini dolduruverdim. yüksek lisansa başladım. okumaya devam ediyorum. eskisi kadar güçülü değil artık var oluş sancılarım. hayat kaygısı biraz bastırdı. yunanda felsefenin gelişmesi de işte bu yüzdenmiş, gündelik kaygı olmayınca insan düşünüyormuş. neyse bu başka bir başlığın konusu olmalı. derslere gidiyorum geliyorum. geldiğimde ev işleriyle münumum düzeyde ilgileniyorum, zira eşim olan bey zade pek becerikli. hayatımı olağan üstü şekilde kolaylaştıracak kadar becerikli hem de.
o kadar çok şey yaşandı ki..hepsinin üstü hızla tozla kaplanmış. dilden dökülmüyor hiçbiri. farklı gayeler besler olduk. gayelerimizden sapar olduk. yolumuzu kaybeder olduk ve hepsinin üstünden öyle çok zaman geçti ki... şimdi dönüp geçmişe takılmanın anlamı yok. bugün burada yaşamalı. bugün oturum emre hocanın ödevini yapmalı. bugün oturup almanca çalışmalı. bugün oturup swanson çevirmeli. artık ben yapılacak işleri düşünerek yaşayan bir insan oldum. plan yapmadan duramaz oldum. sınırların içinde yaşar oldum.
şeylerin özüne gitmek gerek der husserl. peki ben kendime döndüğümde nereye gitmeliyim. özümde ne vardı? onunla hemhal olmanın üzerinden öyle çok zamna geçti ki...
23 Kasım 2018 Cuma
"gözlerim dolu dolu oluyor önce." diye başlamışım satırlarıma yıllar önce. neydi aceba dolduran bir gece vakti gözlerimi? zaman hızla aktı zeze. zaman pek hızlı aktı. bir yerinden yakalamak isterken elimizde bu tamamlanmamış satırlar kaldı. şimdi evli barklı bir kadın olarak bakıyorum hayata. geçmişte mesele edindiğim, beni üzen ağlatan, mutlu edip güldüren şeylere bakıyorum. bakıyorum ama sanki görmüyorum. farkında olmadan akışın kendisi haline geliyoruz. yıkıntılar, heyecanlar, kırıklıklar, gülüşler torbamızda bakar oluyoruz hayata. canım zeze'm. hayat olması gerektiği kadar acılı değil artık. nacinin konforuna alıştık bir kere. eskisi gibi olur mu artık hayaller bilmem. "acıyı çağırma muzaffer. senin acın sana yeter." acısız da olmuyor ki...
Kaydol:
Yorumlar (Atom)